Seyyid Harun Veli Hazretleri

Konya

(d.? / ö.1320)

Konya'nın Seydişehir ilçesini kuran büyük bir velidir. Horasan bölgesin­de doğmuş olup doğum tarihi belli değildir. Zamanın âlimlerinden ilim tahsil etmiş, amcasının vefatı üzerine Horasan bölgesinin emirliğine getirilmiştir. Bu görev sırasında büyük babası Harun Keramet'in ve amcasının kabrini sık sık ziyaret ederdi. Bu ziyaretlerinden birinde hatiften şöyle bir ses duydu: "Ey Harun! Rum diyarına çık. Karaman ilinde, Küpe Dağı'nın doğu eteklerinde bir şehir kur. O şehrin halkı salih ola. Şaki olanın sonu hayırlı olma­ya" diyordu. Bu sesi daha sonra da duymaya başladı. Bunun üzerine Harun Veli ileri gelenleri topladı ve onlara: "Ey yarenlerim! Büyük dedem ile amcamın kabirlerini ziyaretlerim sıra­sında bir hal oldu" deyince onlar ısrarla ne olduğunu anlatmasını istediler. Bu­nun üzerine duyduklarını anlatarak onlardan izin istedi. Dünya taç ve tahtını terk edip, kendisini tamamen Allah yoluna verdi. Belde halkı, idareciliği bıraksa da memleketi terk etmemesini, din yo­lunda da kendilerine yardımcı olmasını ısrarla istediler. O da kendisini takip edeceklere yardımcı olmaya söz verdi ve halkın bir kısmı bu yönde izine düştü­ler. Her şeye rağmen Harun Veli Hazretleri Karaman ilini ve oraya nasıl gi­deceğini düşünüyordu. Bir gün yine hatiften kendisine biri bulutun rehberlik edeceği, bulutun yok olduğu yer, gitmesi istenen yer olduğu bildirildi. O da ha­zırlıktan sonra yanına sadık bağlılarından kırk kişi alarak bulutu takip ederek yoluna devam etti. Bulut onu önce Bağdat'a götürdü. Orada kendisini Şeyh Alâeddin adında bir zat bekliyordu. Harun Veli Hazretleri'ni Bağdat'a bir ko­nak mesafede karşıladı. O zat da seyyid idi. Müridleri Harun Veli'ye olan aşırı iltifatını yadırgadılar. O da onlara: "Susunuz, bu zatın kim olduğunu biliyor musunuz? Eğer siz onun kim olduğunu bilseydiniz, böyle konuşmazdınız. Seyyid Harun büyük bir velidir. Peygamber Efendimiz'in soyundandır. Ana tarafından soyu Veysel Karani Hazretleri'ne ulaşır. Bu zat Rabbanî bir ilhamla Horasan emirliğini bıraktı. Kutupluk makamına yükseldi. Onun burayı şereflendirmesi bizim için büyük bir saadettir" dedi. Daha sonra Şeyh Alâeddin ve Harun Veli Hazretleri kırk gün halvette kaldılar. Karşılıklı irfan alış verişinde bulundular. Daha sonra Harun Veli izin alarak yoluna devam etti. Hiç kimseye yol sormak âdeti değildi. Günler sonra Konya'ya geldiler. Bir süre önce vefat eden beldenin büyük âlim ve mürşidi Hoca Ahmed Fakih Hazretleri'ne: "Efendimiz, sizin dünyaya veda etme zamanınız yaklaştı. Ne olur, yerine birisini bıraksan. Size halef olup ruhumuzu terbiye etse" diye yalvarmaları üze­rine: "Yakın zaman içinde Acem taraflarından bir veli gelir. Onun adı Ha­run'dur. Alameti sağ elinde beyaz bir ben vardır. Beni isteyen onda bulur" bu­yurdu. Harun Veli Hazretleri, Konya'da bir camide kaldı. Orada ibadetle meşgul oldu. Kendisini tanıyanlar, Hoca Ahmed Fakih Hazretlerinin söylediklerini kendisine anlattılar ve Konya'ya kalması için ısrar ettilerse de o işaret olunan yere gideceğini bildirdi ve şöyle dedi: "Ey dostlarım! Yola çıkalım. Gideceğimiz yer yaklaşmış gibi görünüyor" dedi. Yola devam ettiler ve Hatunsaray köyünde kardeşi Bedreddin'in hastalığı şiddetlendi ve orada vefat etti. Merhumu aynı köye defnettiler. Kabrinin bulun­duğu yer halen "Seyyid Kabri" olarak meşhurdur. Kardeşi Seyyid Bedreddin'in Musa adında bir oğlu vardı ve Harun Veli Hazretleri bu çocuğun üzerine titriyordu. Ona iyi bakılmasını isteyerek: "İnşallah biz bu âlemden göçünce, Musa bizim yerimizi alacaktır" bu­yurdu. Kafile yoluna devam ederek Çumra civarında bir yerde konakladı. Bu­rada su yoktu. Halkın su isteği Harun Veli Hazretleri'ne malum oldu ve: "Size su mu gerek?" diye sordu. Asasını bulunduğu yere sapladı ve aynı yerden bir su fışkırıverdi. Oraya küçük bir mescit yaptırdı ve yine yoluna de­vam etti. Bulut gittikçe yere yaklaşıyordu. Tepeyi aştıklarında, kendilerine reh­berlik eden bulut, ovanın batı kısmında yer alan bir dağın eteklerinde kayboluverdi. Harun Veli Hazretleri, o dağın Küpe Dağı olup olmadığından şüpheliydi. Burası bugün Karaviran nahiyesi olarak bilinen yerdi. Kırk gün kadar orada kalıp araştırmalarına devam etti. Bu sırada bölge halkı yeni misafirlerinin durumundan bir şey anlamayıp onu denemeye kalkıştılar. Sağ bir kişiyi bir kilime sarıp tabuta koydular ve Ha­run Veli Hazretleri'nin önüne getirdiler. O "Ölü adına mı namaz kılalım, diri adına mı?" diye onları ikaz ettiyse de bundan bir şey anlamayıp: "Hiç diri adına namaz kılınır mı? Elbette Ölü adına kılacağız" dediler. Hazret: "Öyleyse alın cenazenizi yıkayın, sonra namazını kılarız" dedi. Tabutu açtıklarında adamın ölmüş olduğunu gördüler ve yaptıklarına pişman oldular. Harun Veli Hazretleri'nin büyük bir zat olduğu da bir daha ortaya çıkmış oldu. Harun Veli Hazretleri, "Ey Harun! Dağa doğru yaklaş" diye bir ses duy­du. İşaret edilen dağa doğru yol alırken, Haydar Baba ve iki talebesini önden gönderdi. İleride pusu kuran şakiler iki talebeyi şehit ettiler. Haydar Baba geri dönüp olanları Harun Veli Hazretleri'ne anlattı. O da kafilenin önüne düştü. Şakiler kaçtılar. İleride gökkuşağı gibi bir nur göründü. Harun Veli, yerleşe­cekleri yerin orası olduğunu yanında bulunanlara müjdeledi. Yerleşme yerinde birçok kerameti görülen Harun Veli Hazretleri'ne, Müslümanlardan başka, orada bulunan birçok Hıristiyan da inanarak Müslü­man oldular. Birlikte yüce Veli'nin de manevî desteğini alarak Seydişehir meydana getirildi. Beyşehir bölgesinde de o sırada Eşrefoğlu hüküm sürüyordu. Ona gidip: "Efendim! Velvelid şehri harabelerinin bulunduğu yerde Horasan'dan gelmiş birisi şehir kuruyor. Taşlar, ağaçlar o zatın emrinde hareket ediyorlar­mış" dediklerinde Eşrefoğlu, iki adamını gönderip dervişi yanına getirmelerini emretti. Gelen iki kişi Harun Veli Hazretleri'ni görünce âşık olup yanında kal­dılar. Sonra on kişi gönderdi. Onlar da öncekiler gibi Harun Veli Hazretle­ri'nden ayrılmadılar. Eşrefoğlu öfkelenip üzerine asker göndermek istedi. Veziri buna engel olup, bizzat durumu görmek istediğini söyledi. Kendisine izin verildi. Harun Veli Hazretleri'ne geldi. Gördüğü kerametler üzerine o da âşık olup hazretin talebeleri arasına karıştı. Ancak Harun Veli Hazretleri vezire: "Ey vezir! Beyine git. Benden selam söyle. Bizim için keder çekmesin. Onun düşündüğü işlerle işimiz yok. Biz bütün işlerimizi Allah rızası için yapı­yoruz" dedi. Vezir özür beyan edip yanında kalmak istediğini söyledi. Kabul olundu. Kendisi ile gelenler elleri boş döndüler. Eşrefoğlu öfkeden çılgına döndü. Anlatılanlara da inanmadı. Hazretin olsa olsa bir sihirbaz olacağını söyleyip durdu. Sonunda o da gerçeği gördü ve hazretin yanında yer aldı. Edeple elini öpüp Beyşehir'e döndü. Bir vakfiye ya­zıp Harun Veli Hazretleri'nin istediği yerlerin vakfiyesini yapıp yüce veliye gönderdi. İnşaat bütün hızıyla devam ediyordu. Bu sırada Ilgın'da ikamet eden "Dediği Sultan" adında, Horasan'dan gelmiş veli bir zat vardı. Talebeleri ona: "Efendimiz! Velvelid yöresine büyük bir veli gelmiş. Çok kerametleri görülmüş, herkes ondan bahsediyor" dediler. Dediği Sultan Hazretleri: "Öyleyse o mübarek zatı ziyaret etmek bize borçtur" buyurarak, yanına iki talebesini alıp yola çıktı. Hizmetine gelen bir ayıya binerek Çivril dağlarına doğru hareket etti. Bu ziyaret Harun Veli Hazretleri'ne malum oldu. O da tale­belerinden birkaçını alarak bir taşın üzerine bindi. Dediği Sultan'ı karşılamak üzere hareket etti. Ilıca köyünün doğusunda iki veli karşılaştılar. Biri ayı, diğeri taş üzerinde hareket eden velileri gören bölge Hıristiyanları toptan Müslüman oldular. Öğle namazına abdest almak için Harun Veli Hazretleri asasını yere vur­du ve istenilen su çıktı. Namaz kılındıktan sonra birlikte Seydişehir'e inşaat ye­rine geldiler. Bir müddet misafirlikten sonra Dediği Sultan Ilgın'a döndü. İnşaat belli bir aşamaya gelince, kendisi bir çilehaneye kapandı. Bir müddet sonra çıkıp yakınlarını topladı ve onlara yeğeni küçük Musa'ya iyi bakmalarını tembih etti. Oğlu Zekeriyya'yı irşad için Manavgat'a gönderdi. Ali Baba, Gök Seyyid Kilimpuş siyah Dervişi Antalya'ya gönderdi. Akça Baba'yı Germiyan iline, Nasipli Baba'yı Aydın iline uğurladı. Bundan sonra Seyyid Harun Veli Hazretleri hastalandı ve hastalığı gide­rek ilerledi. Talebelerine ve yakınlarına: "Ey yarenlerim! Artık biz ahirete gidiyoruz. Öldüğümde beni ibadet ye­rim olan buraya defnediniz. Üzerime de bir türbe yapınız. Hepiniz hakkınızı helal edin" deyince herkes ağlayarak gözyaşlarına boğuldular. Harun Veli Hazretleri, Kelime-i Şahadet getirerek hicrî 720 (m.1320) yı­lında ruhunu teslim etti. Vefatını kimse fark edemedi. Onu hâlâ yaşıyor sandı­lar. Sonra Haydar Baba ile Göktimur Baba gelip, sabaha kadar naaşının yanın­da kaldılar. Sabahleyin de gerekenler yapıldıktan sonra vasiyet ettiği yere defnettiler. Yerine kızı Halife Sultan postnişin oldu. Daha sonra da kardeşinin oğlu Musa yetişip, amcası Seyyid Harun Veli Hazretleri'nin yerine postnişin olarak kaldı.

Yüce Allah cümlesinin sırlarını mukaddes ve mübarek kılsın.