ABDURRAHMAN-I HARPÛTÎ HAZRETLERİ
(d.1756 / ö.1851)
Anadolu erenlerinden olan Abdurrahman Harpûtî Hazretleri, Sivrice ilçesinin Çöke köyünde dünyaya geldi. Doğum tarihi ihtilaflıdır. Küçük yaşlarında Elazığ medresesinde tahsile başladı. Sonra tahsil hayatına Diyarbakır'da devam etti. Abdurrahman Harpûtî'nin tahsil hayatı parlak gitmiyordu. Başarısızlıklarından dolayı arkadaştan onunla alay etmeye başladılar. Bunu gören hocası daha fazla rencide olmaması için kendisini çağırdı ve: "Şimdiye kadar okudukların ve öğrendiğin bilgiler senin için yeterlidir. Köylerde çok rahat imamlık yapabilirsin. Var git oralarda kısmetini ara" dedi. O da bunun üzerine medrese tahsilini bırakarak şehirden ayrıldı. Yolculuk sırasında bir hanın önünden akmakta olan bir çayın kenarında oturup düşünürken, çayın içerisindeki taşların, suyun şiddetli akıntısından yusyuvarlak olduklarını ve pırıl pırıl parladıklarını gören genç Abdurrahman Harpûtî Hazretleri, üzüntülü ve kırık bir kalple: "Allah’ım! Beni sen yarattın. Bu dersleri anlayamamam da senin kudretin iledir. Senin emrinde akan sular, şu taşları nasıl yusyuvarlak yapıyor ve parlatıyorsa, sen de benim zihnime kuvvet ihsan eyle de rızana kavuşturacak ilim deryasından biraz nasip alayım" diye Allah'a yalvardı. Sonra yorgunluğu sebebiyle oracıkta uykuya daldı. Rüyasında yanına nur yüzlü üç zat gelerek, yanlarında getirdikleri bir çuval darıyı Abdurrahman Harputi’ye nöbetleşe yedirdikten sonra, kaybolup gittiler. Abdurrahman Harpûtî uyanınca, içinde bir ferahlık, bir sevinç duydu ve zihninin açıldığını anladı. Abdurrahman kalkıp Diyarbakır'a geldi ve ayrıldığı medreseye tekrar döndü. Hocası ve talebeler ondaki fevkaladeliği görmekte gecikmediler. Kısa zamanda istenilen bilgileri elde eden Abdurrahman, medreseyi o dönem birincilikle bitirdi ve hocası onu İstanbul'a gönderdi. İstanbul'a varışında kendisine herhangi bir görev verilmediği için bir müddet sonra tekrar memleketine geri döndü. Memleketinde tekrar ders okutmaya başladı. Olanlarla tatmin olamadığını gören Abdurrahman Efendi tekrar İstanbul’a döndü. Namaz için Ayasofya Camii'ne gittiğinde cami duvarında asılı bir levhada bir ibare gördü. İbarede: "Bu levhadaki ibareyi kim doğru olarak hallederse, ödüllendirilecektir" yazıyordu. Hemen bir kâğıt parçasına, ibareyi bütün kaideleri ile çözen Abdurrahman Harpûtî, kâğıdın altına: "Daha başka manaların da mevcut olduğu ibareden anlaşılmakta ise de, kâğıdım olmadığı için bu kadarı ile iktifa olunmuştur" diye bir şerh koyarak adını ve adresini kâğıdın altına yazdı ve cevap kutusuna bıraktı. Ertesi günü cevaplar çıkarılıp tahlil ve tetkik edildiğinde Abdurrahman Harpûtî'nin verdiği cevap fevkalade bulundu. Durum devrin padişahı Sultan İkinci Mahmud'a arz edildi. İrade üzere ikramda bulunulup hilat giydirildikten sonra Padişah'ın huzuruna çıkarıldı. Padişah: "Siz benim hocamsınız" diyerek yanına oturttu ve büyük iltifatta bulundu. Üsküdar'da kendisine bir ev verdi ve evlendirdi. Bu sırada Yeniçeri ayaklanmaları Osmanlı idaresini zor durumda bırakmıştı. Bozulan Bektaşî tekkeleri ile Yeniçeri Ocakları birlikte çalışıyorlardı. İkinci Mahmud bu konunun halledilmesi için ulema meclisini topladı. Delegeler içinde Abdurrahman Harpûtî de bulunuyordu. Yaptığı konuşma Padişah'ın çok hoşuna gitti. Abdurrahman Harpûtî'nin görüşü, ayaklanmanın üzerine kararlılıkla gidilmesi şeklinde idi. Karşı koymada büyük yararlıkları görüldü. O sırada adını ''Kürt Hoca" olarak bütün İstanbul'a duyurdu. Osmanlı ve İstanbul, kokuşmuş bu Yeniçeri sıkıntısından kurtuldu. Abdurrahman Harpûtî de Padişah'tan izin alarak Şam'a gitti. Cami-i Emeviyye'de İmam Said Efendi'nin derslerinde bulundu. Ancak Nakşibendiyye yolunu Muhammed Sadık Erzincânî Hazretleri'nden öğrenerek icazet ve hilafet aldı. Tekrar İstanbul'a dönen Abdurrahman Harpûtî Hazretleri, 1267 (m.1851) yılında Üsküdar'daki evinde vefat etti. Karacaahmed Mezarlığı’ndaki türbesine defnedildi.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.