Çerkez Şeyhi Ömer Lütfi Efendi Hazretleri
(d.1849 / ö.1924)
Çorum velilerinden olup, adı Ömer Lütfi, babasının adı, Abisal Bey'dir. Çerkez Şeyhi adıyla meşhur olmuştur. 1266 (m.1849) yılında Kafkasya'da doğdu. Yedi yaşında ailesi ile birlikte Trabzon'a yerleşti. Sonra Tokat'ın Batmantaş köyüne taşındılar. Akrabalarından Kundukluzâde Musa Paşa, tahsilini tamamlaması için İstanbul'a götürdü. Çerkez Şeyhi, daha yedi yaşında iken rüyasında gördüğü bir zat ona devamlı olarak: "İlim öğrenmek için İstanbul'a gel" diyordu. İstanbul'a geldikten sonra rüyasına giren zata rastladı. Bu zat Edirneli Şeyh Seyyid Muhammed Nuri Efendi idi. Çerkez Şeyhi o zata talebe oldu. On bir yıllık bir tahsil hayatından sonra, icazet alan Çerkez Şeyhi, hocası tarafından Sivas'ın Aziziye kasabasına bağlı Kazancı köyüne ilim yaymak için gönderdi. Burada iki yıl süre ile insanlara ilim ve irfan yaymaya çalıştı. Sonra Çorum'un Bakırboğazı köyüne yerleşerek, bir tekke inşa ettirdi. Dört yıl kadar da bu köyde kaldıktan sonra 1891 yılında Çorum'a yerleşti. Çorum'da da taliplerini ikaz ve irşad ile meşgul oldu. Sakarya Meydan Savaşı'nın başladığı gün, Çerkez Şeyhi bazı talebeleri ile sohbet ederken birdenbire ayağa kalkarak, kıbleye döndü, ezan okumaya başladı. Yanında bulunanların hepsi ayağa kalkarak, şaşkın vaziyette birbirlerine bakıyorlardı. Ezanı bitiren Çerkez Şeyhi, mütebessim bir yüz ile: "Çok şükür, müjdeler olsun, Yunan kâfirleri Sakarya'da bozguna uğradı, kaçıyor. Fakat çok da şehidimiz var" dedi. Çerkez Şeyhi'ni çok seven Kürevî Hafız Mustafa Etendi adında bir zat vardı. Çerkez Şeyhi ona, kısa boylu ve çok şişman olduğu için "Kürevî" lakabını takmıştı. Bu zat her hafta hocasını ziyarete gelir, evinde yapılan yoğurttan da bir tas getirirdi. Bir hafta yine hanımına: "Bu gün yoğurt çal da hocamızı ziyarete gideyim" dedi. O gün çamaşır hazırlığında olan hanımı: "Yarın da süt götürüver, ölmezsin ya" dedi. Hafız Efendi sütü alıp hocasının evine gitti. Sıkıntı ile içeri girdi ve sütü hizmetçilere verdi. Biraz üzüntülü olarak hocasının yanına girdi. Çerkez Şeyhi onu kucaklayarak: "Küfevî mesele süt, yoğurt değil, dostluktur, dostluk" diyerek gönlünü aldı. Çerkez Şeyhi'nin büyük oğlu askerlikte öğrendiği fotoğrafçılık mesleğini sivil hayatında da sürdürmekte idi. Babasının ne kadar resmini çekmek istediyse de hep filmleri yandı. Bir yaz günü sabah kahvaltısı bahçede hazırlandı. Oğlu fotoğraf makinesini de getirmişti. Çerkez Şeyhi'nin gözleri katarakt sebebiyle çok zor seçiyordu. Bu sebeplen hanımının yardımı ile bahçeye indi. Son basamağa geldiğinde, birden geri dönerek odasına girdi ve: "Hanım, ben resmimin çekilmesini istemiyorum. Çekilenler için de çıkmaması için Allahü Teala'ya yalvarıyorum. Söyle ona, bir daha böyle bir münasebetsizliğe sebebiyet vermesin" dedi. Çerkez Şeyhi, Çorum Ulu Camii'nde, verdiği son Cuma vaazında: "Ey cemaat! Artık ihtiyarladım. Sanırım bu son Cuma’mızdır. Hakkınızı helal edin" dedi. Vefatından elli gün kadar önce evde çocukları ile sohbet ederken, rahatsızlandı ve sol tarafına felç geldi. Bir ara iyileştikten sonra 1343 (m.1924) yılı Ramazan ayının on altıncı akşamı iftardan sonra vefat etti. Vasiyeti üzerine Çelebi Hüsameddin Efendi'nin yanına defnedildi.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.