Ahi Evran Hazretleri
(d.? / ö.?)
Ahi teşkilatının Anadolu'daki kurucularındandır. Asıl adı, Şeyh Nasiruddin Mahmud Ahi Evran (Evren) b. Abbas'tır. Miladî on ikinci asrın sonu ile on üçüncü asırda yaşamıştır. Mevlana, Hacı Bektaş, Muhyiddin İbnü'l-Arabî ve Sadreddin Konevî gibi zatlarla çağdaştır. İran'ın Hoy şehrinde doğduğundan dolayı "Hoyî" nisbetiyle de tanınır. Şihabüddin Sühreverdî Hazretleri’nin sohbetinde bulundu. Evhadüddin Kirmanı Hazretleri'ne intisap etti. Abbasi halifesi Nasır li dinillah (m.1180–1225), İslam âleminin siyasî ve sosyal durumdaki bozulmalarına karşı tedbir olarak, öteden beri İslam dünyasında, esnaf ve sanatkârlar arasında mevcut olan fütüvvet (yiğitlik, mertlik, insaniyet, dürüstlük gibi manalara gelir) fikrinin ve geleneğinin, devletin kontrolünde yeniden teşkilatlandırılmasına karar verdi. Bu birliklerin, esnaf arasında teşkilat kaidelerini belirten fütüvvetnameler hazırlattı. İslam âlemindeki bütün hükümdarları bu birlikleri ülkelerinde teşkilatlandırmaya davet etti. İşte bu arada I. Gıyaseddin Keyhusrev, aynı zamanda kendi hocası olan Sadreddin Konevî Hazretleri'nin babası, Mecdüddin İshak'ı elçi olarak Abbasi halifesine göndermişti. Halife, onunla birlikte Îbnü'l-Arabî, Evhadüddin Kirmanı ve onun talebesi olan Şeyh Nasiruddin (Ahî Evran)'i irşad için Anadolu'ya gönderdi. Bu ekibin görevlerinden biri de Ahilik teşkilatını Anadolu'da kurmaktı. Bu zatlar için Anadolu'nun çeşitli yerlerinde tekke ve zaviyeler yaptırıldı. Daha sonra Şihabüddin Sühreverdî Hazretleri'nin Anadolu'ya gönderilmesi ve I. İzzeddin Keykavus'un, ardından da I. Alâeddin Keykubad'ın fütüvvet teşkilatına girmeleriyle Ahilik Anadolu'da iyice yerleşmiş oldu. Ahi şeyhleri, bir taraftan esnafı teşkilatlandırıp dürüst, kaliteli ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda üretim yapmalarını sağlarken, diğer yandan tasavvufî düşüncenin yayılması suretiyle halkı ahlak ve fazilete yöneltiyorlardı. Ayrıca kahramanlık, cesaret, vatan müdafaası ve cihad temalarını işlemek suretiyle İslam fütuhatı ve İslam âleminin savunmasında önemli rol oynuyorlardı. Çok süratle geniş bir coğrafyaya yayılan Türk-İslam devletinin, fetihler yoluyla elde ettikleri ülkelerin İslamlaştırılması, bu Alperenler tarafından deruhte ediliyordu. Böylece fetih ülkeleri zorla zaptu rapt allına alma şeklinde değil, onlara huzur, saadet ve adaleti götürme şeklinde gerçekleşiyordu. Birçok Bizans ülkesinin fazla direnme göstermeksizin Türklere kapılarını açmalarının altındaki gerçek sebep bu nizam-ı âlem fedailerinin getirecekleri sisteme özlemdi. Hatta ahiler, sadece devlete destek olmakla kalmıyorlar, devletin bunalıma ve zaafa düştüğü durumlarda, teşkilatın gücünden istifade ederek devlete sahip çıkıyorlar, içlerinden ve dışarıdan gelen saldırılara karşı koruyorlardı. Nitekim Moğolların Kayseri'ye saldırmalarında, ahiler halkı örgütlemek suretiyle şehri müdafaa etmişler, fakat başarılı olamamışlardır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda önemli rolü ve manevî desteği olan Şeyh Edibali Hazretleri de bir ahi şeyhi idi. Bir taraftan Osman Gazi ile kızını evlendirerek onunla yakınlık kurmuş, diğer taraftan dervişleri vasıtasıyla eğitim ve fütuhat faaliyetlerinde önemli rol oynamıştır. Hatta Sultan I. Murad bizzat ahi teşkilatına üye olmuştur. Ahî Evran, Anadolu'ya ilk gelişinde Kayseri'ye yerleşmiş, orada debbağlık (dericilik) yaparak hayatını kazanmış ve Ahiliği örgütlemiştir. Bu yüzden kendisi debbağların piri sayılır. Moğolların Kayseri'yi işgali ve hanımı Fatma Bacı'yı esir etmeleri üzerine Denizli'ye gitmiş, sonra Sadreddin Konevî Hazretleri'nin daveti üzerine Konya'ya gelmiş, Şems-i Tebrizî Hazretleri'nin vefatından sonra da Kırşehir'e yerleşmiştir. Orada Ahî Evran Zaviyesi denilen zaviyede faaliyetlerini sürdürmüştür. Ömrünün sonuna kadar orada kalmış, Kırşehir Emiri Nureddin Caca ile arası açılmış ve onun tarafından öldürtülmüştür. Ahî Evran, hem bir veli hem de yüksek dereceli bir âlim idi. Çok kıymetli eserler bırakmıştır. Tespit edilebilenler şunlardır:
Menhac-i Seyfi (Şafii İlmihalidir)
Metâliu'l-İmam
Tebsîrtatu'l-Mübtedî ve Tezkirâtü’l-Müntehi
Et-Teveceühü'l-Etemm
Mürşidü'l-Kif'aye
Ağâz-ı Encam
Medh-i Fakr ve Zemm-i Dünya
Yezdan Şinaht
Mükâtebât
Fakat ona nispet edilen eserlerin tamamının gerçekten ona ait olup olmadığı konusundaki araştırmalar yeterli aşamada değildir.