SALÂHADDİN UŞŞÂKÎ HAZRETLERİ

İstanbul

(d.1708 / ö.1781)

Uşşâkiyye Halvetiliği'nin Salâhiyye şubesi kurucusudur. Hicri 1120 (m.1708) yılında Balıkesir'de doğmuştur. Yirmi yaşına gelinceye kadar kendi memleketinin bilginlerinden ilim tahsil etmiş, daha yüksek öğrenim yapmak üzere İstanbul'a gelmiştir. Bir taraftan öğrenimine devam ederken, bir taraftan da tahvil kalemine maaşsız olarak gidip gelmeye başlamış, yüksek kabiliyet ve istidadı sayesinde, inşa ve kitabette (resmî yazı yazma kaideleri) en yüksek mertebeye ulaşmış, mektupçuluk rütbesi ile Hekimoğlu Ali Paşa maiyetine tayin olunmuştur. Daha sonra paşa ile Mısır'da bulundukları sırada, paşanın divan efendili­ğine tayin edilerek bu görevinde uzun süre kalmıştır. Mısır'da bulunduğu sıralarda Şeyh Şemseddin Muhammed el-Hanefi Hazretleri ile buluşarak, onun sohbetlerinden faydalandığı gibi, Şeyh Ahmed el-Mehverî Hazretleri'nden de rakam ve harflerin yardımı ile gelecekte olacak şeyleri önceden haber veren "Cifr" bilgisi ile bir çeşit tılsım ilmi olan "İlm-i Evfak" öğrenmiştir. Ayrıca Şeyh Hazretleri'nden Nakşibendiyye hilafeti almış bir süre sonra İstanbul'a dönerek, bir vakitler Edirne'de irşatla meşgul iken İstanbul'a gelerek aynı hizmeti ifa eden Şeyh Cemaleddin Uşşâkî Hazretleri’ne intisap ederek onun feyiz çeşmesinden gönül kabını doldurmuştur. Ayrıca ona damat olarak yakınlık kurmuştur. Eski memuriyet görevini terk ederek kendisini tamamen maneviyata vermiştir. Yedi yıl halvet ve inziva hayatı yaşamıştır. İşte o neşeli zamanlarından birinde:

Müşkülün kimseye zahirde Salahi sormaz

Hace-i bâtına sordu, soracak esrarını,

diyerek eriştiği irfan ve mertebesinin yüceliğini ne güzel dile getirmiştir. Kendisinin hayatı boyunca birçok tarikata intisap ederek, hepsinden hila­fet aldığını ifade eden şu beyti de bunun en güzel delilidir:

Halveti, Bayrami ve Sa'dî, Kadiri,

Ve Nakşibendî, Mevlevi, Gülşenî, Uşşâkiyiz.

Büyük mürşidi Şeyh Cemaleddin Uşşâkî Hazretleri’nden sülukünu ta­mamlamış, tarikatın sır ve inceliklerine erişmiştir. Bu sırada Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabî Hazretleri tarafından kendisine mânâ âleminde dört satırlık bir yazı okutturulmuş ve bu suretle bir anda bütün ilimlerin içini kapladığını ve ruhuna yayıldığını görmüştür. Bu olaydan sonra eser yazmaya başlamış, ilk önce İbn Hacib'in Şafiye'sini şerh etmiş, geri kalan ömrünü insanların kalplerini ilahî feyzle doldura­rak ve birbirinden önemli eserler meydana getirerek geçirmiştir. III.Mustafa devri büyüklerinden Tahir Ağa adındaki bir zatın, Fatih civa­rında, Âşık Paşa mahallesinde 1174 (m.1760) yılında yaptırıp şeyhliğini hazretin emrine tevcih ettiği dergahta ilim ve feyiz saçarak irşad görevini sürdürmüştür. 1196 (m.1781) yılında vefat etmiştir. Mezar taşındaki şu mısra Ebced hesabıyla 1196 yılını göstermektedir.

"Salâhı şevk-i envâr-ı cemâle oldu pervane."