GÖNENLİ MEHMED EFENDİ HAZRETLERİ
(d.1901 / ö.1991)
Nüfus kütüğünde Mehmed Öğütçü diye kayıtlı bulunan Reisül Kurra Gönenli Mehmed Efendi, 1901 yılında Gönen'de dünyaya geldi. Annesi Fatıma Hanım, saliha bir hanım, babası Osman Efendi de dindar bir insandı. İlk tahsilini Gönen'de yapan Mehmed Efendi, İstanbul'a gelerek Serezli Ahmed Şükrü Efendi'den ders ve icazet aldıktan sonra 1925 yılında İstanbul İmam-Hatip Okulu'na devam etti. Mezun olduktan sonra memleketine dönen Mehmed Efendi Gönen Merkez Camii'nde görev aldı. Bu arada evlenip askerliğini yaptıktan sonra tekrar İstanbul'a döndü. 1950 yıllarından itibaren Sultanahmet Camii'nde imamlık yapan Gönenli Mehmed Efendi, bu görevleri ifa ettiği yıllarda gerek görevli olduğu camilerde, gerekse başka camilerde vaizlik ve Kur'an hocalığı da yaptı. Doksan yıllık ömrü boyunca kendi nefsinden çok hep başkalarını düşünen, başkalarının yardımları için çalışan, çırpınan, didinen Gönenli Mehmed Efendi, zor yılların Kur'an hadimleri arasında ön planda yer alan büyük mücadele adamıydı. O, zorda yılmadan, kolayda gevşemeden her zaman herkese bir şeyler verdi. Şimdi Türkiye'nin her tarafına yayılan ve her biri bir yerde önemli hizmetler veren talebelerini okuturken, onların her türlü ihtiyacını bizzat kendisi karşılıyordu. Evli ve beş çocuk babası olan, defalarca hac ve umre yapan Gönenli Mehmed Efendi, 2 Ocak 1991 yılında İstanbul Fatih'te Çırçır'daki evinde vefat etti. 3 Ocak 1991 Perşembe günü öğle namazından sonra, Fatih Camii'nden uğurlanarak Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği'nde toprağa verildi. Binlerce talebesi olan Gönenli’nin yazılı eseri yoktur. Ama canlı eser olarak on binlercesi söylenebilir. Gönenli Mehmed Efendi'ye bir gün yanında yöresinde cıvıldaşan çocuklara, gençlere harçlık dağıtırken: "Ne güzel bir tablo hacım, gençler gelmişler çevrenizde cıvıl cıvıl dolaşıyor, sizden yararlanıyorlar" demişler. Hoca Efendi gülümseyerek şöyle demiş: "Öyledir. Bu yavrucakların çoğu sinema parası yapıyorlar bunları, ama başka çaremiz de yok. Elden gelen budur. Ne yapalım, biz tohum atmaya, tohum ekmeye devam edeceğiz. Ümit kapılarını kapatmak kadar büyük haram olmaz." 1943 yılında Üstad Said-i Nursî Hazretleri ile Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri, Denizli Hapishanesi'nde birlikte kalmışlar, İkisi beraber kelepçelenmişler, birlikte zincire vurulmuşlar. Bediuzzaman Hazretleri, Gönenli Mehmed Efendi için "Kahraman Hoca" deyimini kullanıyor. Üstad hazretleri, daha sonra ona: "Bu devrin Şeyhülislam'ı sizsiniz" demiştir. İşte o tarihlerde İstanbul'dan Denizli'ye götürüldüğü zaman hapishane müdürü Gönenli Mehmed Efendi'ye soruyor: "Nasıl bir koğuşa vermemi istersiniz?" Hoca Efendi Hazretleri'nin cevabı kesin ve hazır: "Size göre en kötüsü hangisiyse" diye cevap veriyor. O günün zalimlerinin gaddar gardiyanının da isteği o zaten. Onu katillerin kaldığı bir koğuşa koyuyorlar. Bir takım canilerin arasında kaldığını gören Hoca Efendi Hazretleri, şöyle bir etrafına bakındıktan sonra elini kulağına atıp, onların ruhlarına hitap etmekten ve gönüllerine girmekten başka çare olmadığını görüyor "Selamün Aleyküm" dedikten sonra gösterilen ranzaya şöyle bir yan gelip oturduktan sonra elini kulağına atıyor, o yanık sesi ile çekmeye başlıyor:
Kahrın da hoş, lütfün da hoş.
Senden gayri her şeyler boş,
Senden özge her şeyler boş.
Gelse celâlinden cefâ,
Yoksa cemâlinden sefa,
Her ikisi bana şifâ,
Kahrın da hoş, lütfün da hoş
Senden gayri her şeyler boş.
Derviş Mehmed sana kuldur,
İster ağlat, ister güldür,
İster yaşat, ister öldür
Kahrın da hoş, lütfün da hoş,
Senden gayri her şeyler boş.
Koğuşa ilk girdiğinde, önce avını kollayan canavarlar gibi çevresini saran adamlar, yavaş yavaş kendilerine, fıtratlarına dönmüşlerdir. Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri, ilahisini bitirince, katiller koğuşunun en bitirimi bile gelip, boyun eğmişti. Koğuşun kabadayısı: "Sen göklerden mi indin baba! Seni bize Allah gönderdi. Başımızın tacı, gönlümüzün ilacısın gayri" demiş, bu sözlerinden sonra koğuş kabadayısı diğer arkadaşlarına dönmüş: "Çökün len!" diye seslenmiştir. Kendisi de dâhil hepsi diz çökmüşler ve o andan itibaren, din, Kur'an ve iman öğrenmişler, Hoca Efendi'nin sadık talebesi oluvermişlerdir. Denizli civarında bulunan pek çok caminin imamı, bu katiller koğuşunda yetişmiş daha o zamanlarda. Bir hatırasını şöyle anlatır: "Bir adam vardı tanıdığım. Karun gibi hırslıydı. Para, pul, mal, mülk... topladı, topladı, hiç durmadan, dinlenmeden topladı. Sonra efendim ne yedi, ne yedirdi, ne giydi, ne giydirdi. Hiçbir şeye zırnık koklatmadan öbür tarafa gitti. Nesi var, nesi yoksa her şeyi namerd eline kaldı. Onu çarçur ediyor şimdi kargalar. Karga yemi oldu, karga..." Yine sohbetinden kısa bir örnek: "İnsanların bazen öyle patavatsızlıkları oluyor ki, Peygamberler bile bîzar olmuşlar insanların patavatsızlıklarından. Koca Musa Peygamber demiş ki: "Ya Rab! Şu insanların dilini tutsan, bana neler söylüyorlar neler!" Cenabı Hakk: "Üzülme yâ Musa! Kullarımın kusuruna bakma! Sadece sana mı bana bile neler söylüyorlar neler?" buyurmuş.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.