Ahmed Kuddûsî Efendi Hazretleri

Nevşehir

(d.1769 / ö.1849)

Anadolu velilerinin büyüklerindendir. Adı Ahmed b. Hacı İbrahim'dir. 1183 (m.1769) yılı Rebiu'l-Evvel ayının on birinci gecesi, Niğde'nin Bor ilçe­sinde dünyaya geldi. Büyük bir veli olan babası Hacı İbrahim Efendi, rüyasında üç ay gördü. Ortadaki ay diğer aylardan daha büyük ve parlaktı. Bu rüyanın yorumunda, kendisinin üç oğlu olacağını ve ortanca oğlunun büyük bir veli ve âlim olaca­ğını anladı. Ahmed Kuddûsî, bu sadık rüyanın meydana geldiğini Divan'ında şöyle anlatır:

Rüyada hem görmüş peder, üç ay semada hoş kamu,

Ortadaki ayda çoğimiş behcet-i nûr-i ziya

Ana demişler: Bil bu ay, oğlun ana rahmindeki,

Halk-ı cihanın ekserin irşada olıser sezâ.

Ona muhabbet eyleyen âşıkları Mevlâ sever,

Bulmaz felah kim ki, ider ise ana buğz-u cefa.

Telkîn-i zikreyle ona, ersin makama küççiken,

Hem eyle telkin ki, hem zikreylesin ol dâima

Vakt-ı sahavette bana Tevhîd-i telkin eyledi,

Der idi: "Kuddûsî! Verdim icazeti ben sana."

Ahmed Kuddûsî, küçük yaşta babasından ders almaya başladı. Ahrâriyye yolunun edebini babasından öğrendi. Babasının: "Oğlum! Her zaman Yüce Allah'ı zikret. Benim sağlığımda boş şeylerle uğraşmaktan uzak dur" öğüdüne uyarak, onun tarikatı hakkındaki tavsiyelerine harfiyen riayet edip gece gündüz şevkle çalıştı. Kısa zamanda velilik basamaklarında yükseldi. Ahmed Kuddûsî, zamanında medresede okutulan ilimlerin tamamını tah­sil etti. 1786 yılında babası Hacı İbrahim Efendi vefat edince, ilahî bir işaret üzerine Turhal'a gitti. Turhal'daki Şeyh Mustafa Efendi Hazretleri'nin sohbetle­rinde bulunarak kemale erdi. Oradan bir arkadaşı ile ayrılıp Erzincan'a geldi. Sert geçen kış mevsimi yüzünden Erzincan'da birkaç ay kaldı. Yaz gelince Er­zincan'dan ayrılarak, önce Şam'a, oradan da Mısır'a vardı. Daha sonra hac fa­rizasını yerine getirmek için Mekke'ye gitti. Oradaki kutsal makamlarda uzun süre riyazatta kaldı. Medine ve çevresinde de riyazatlarda bulundu. Bu sırada Allah Rasulü manada kendisine: "Anadolu'ya git, orada evlen. Senin için üstün derece ve makamlar, aile kadrosu içinde hâsıl olacaktır" şeklindeki ikaz ve işaret üzerine, bir sonraki yıl tekrar hac ederek Bor ilçesine döndü. Hicaz'da bulunduğu müddetçe, Allah Rasulü (s.a.v.)'nden gördüğü iltifatları uzun bir kasidesinde dile getirmiştir. Ahmed Kuddûsî Hazretleri, 1807–1810 yılları arasında yapılan Osmanlı-Rus savaşlarına katıldı. Daha önceleri yaptığı cihad-ı ekberleri ile bu defa cîhad-ı asgari birleştirdi. Bir süre sonra tekrar Hicaz'a gitti. Mekke ile Medine arasında bulunan dağlarda ve çöllerde uzun yıllar kalarak çile doldurdu. Bu süre zarfında günlük yiyeceği, bir ceylan tarafından verilen sütten başka bir şey değildir. Hicaz günlerini de yine Divan'ında uzun uzun anlatmaktadır. Tekrar Bor'a döndüğünde, birçok din düşmanı onu on üç yıl kadar evinde göz hapsinde tuttular. Ona çileli bir inziva hayatı yaşattılar. Bu müddet içeri­sinde cuma namazlarını hep Mekke'de kıldığını neden sonra anladılar. Şöhreti İstanbul'a kadar uzanan Ahmed Kuddûsî Hazretleri meraklılarınca İstanbul'a davet edildi. O da davete icabet etti. Bir irfan meclisinde kendi­sinden latife yollu sohbet istediler. Kıyafetini yadırgadıkları Ahmed Kuddûsî Hazretleri'ni mahcup etmek istemişlerdi. Meclisin büyüğü geçinen zat: "Şeyh Efendi, siz de bir beyanda bulunsanız" deyince: "Efendim, bendeniz ilmi olmayan bir kişiyim. Huzurunuzda konuşmaya hayâ ederim. Ancak emrinize uyarak başımdan geçen bir olayı anlatayım" di­yerek şu hikâyeyi anlatır: "Bir gün bendeniz, Sarayburnu'nda, sahil boyunca gezerken çok güzel bir hanım sandala bindi. Gönlümü cezbeden bu güzelin peşinden başka bir san­dala binerek, onu takip ettim. Üsküdar iskelesinde karaya