MERKEZ MUSLİHİDDİN EFENDİ HAZRETLERİ
(d.1483 / ö.1551)
Osmanlı dönemi İstanbul'da bulunan büyük velilerdendir. Adı Musa olup, Merkez Muslihiddin diye meşhur oldu. Denizli ilinin Sarıhanlı köyünde 868 (m.1463) yılında doğdu. 959 (m.1551) yılında İstanbul'da vefat etti. Musa Efendi, küçük yaşta ilim tahsiline başladı. İlk tahsilini memleketinde yaptı. Daha sonra Bursa ve İstanbul'a giderek zamanın tedris edilen ilimlerini tahsil etti. Bu sırada tekkelere gidip sohbetlere katılarak tasavvuf neşvesini de geliştirdi. Otuz yaşında medreselerden icazet alarak müderris olmaya hak kazandı. İlmî seviyesi, dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile devrin Şeyhülislamı Ebüssuud Efendi'nin dikkatini çekip takdirini kazandı. Bu sırada Kocamustafapaşa'daki bir tekkede şeyhlik yapan Sümbül Sinan Hazretleri'nin şöhretini işittiyse de bazı kimselerin onun hakkında yaptıkları dedikodular sebebiyle, bir türlü gidip sohbetlerine katılmamıştı. Bir gün rüyasında Sümbül Efendi'nin kendi evine geldiğini gördü. Onu içeri koymamak için hanımı ile kapının arkasına pek çok eşya dayadılar. Üzerine de oturdular. Fakat Sümbül Efendi kapıyı zorlayınca, kapı arkasına kadar açıldı ve arkasındakiler yerlere yuvarlandı. Bu sırada uykusundan uyanan Musa Efendi, yaptığı hatayı anladı ve sabahleyin Sümbül Sinan Hazretleri'nin huzuruna gitmeye karar verdi. Sabahleyin Sümbül Sinan Hazretleri'nin camiine gidip vaaz ettiği kürsünün arkasına o görmeden oturdu. Sümbül Sinan vaaz sırasında Taha suresinin bazı ayetlerini tefsire başladı. Tefsirden sonra: "Ey Cemaat! Bu tefsirimi siz anladınız. Hatta Musa Efendi de anladı" buyurdu. Sonra aynı ayeti kerimeleri daha yüksek manalar vererek tefsir ettikten sonra tekrar: "Ey cemaat! Bu tefsirimi siz anlamadınız. Musa Efendi de anlamadı" buyurdu. Musa Efendi, gerçekten de bu anlatılanlardan bir şey anlamamıştı. Sümbül Sinan Hazretleri, o gün Taha suresini yedi türlü tefsir etti. Musa Efendi'nin kürsü arkasında olduğunu, zahiren görmediği halde anlamıştı. Vaaz bittikten ve cemaat dağıldıktan sonra Musa Efendi, Sümbül Efendi'nin huzuruna varıp elini öptü ve kendisinden af diledi. Sümbül Efendi de: "Ey Muslihiddin Musa Efendi! Biz seni genç ve güçlü bir kimse sanırdık. Meğer sen de hanımın da çok yaşlanmışsınız. Akşam bizi kapıdan içeri sokmamak için gösterdiğiniz gayrete ne dersiniz? Fakat kapı açıldı ve ikiniz de yere yuvarlandınız" buyurunca, Musa Efendi iyice şaşırdı. Pek çok özür dileyerek ağlamaya başladı. Affedilmesini diledi. Sümbül Efendi, onu kabul ettiğini ve dergâhta hizmete başlamasını söyledikten sonra: "Artık Allahü Teala'nın zat ve sıfatları hakkında marifet sahibi olmak zamanıdır" buyurdu. Bundan sonra Musa Efendi, Sümbül Sinan dergâhına geldi ve diğer taliplerle birlikte verilen emirleri yerine getirmeye çalıştı. Bir gün Sümbül Efendi Hazretleri, sohbet sırasında Musa Efendi'ye: "Âlemi sen yaratsaydın, nasıl yaratırdın?" diye sordu. Musa Efendi: "Bu mümkün değil! Ama mümkün olsaydı her şeyi merkezinde bırakırdım. Âlem öyle bîr tatlı nizam içinde ki buna bir şey ilave etmek veya bir şey eksiltmek düşünülemez" dedi. Sümbül Sinan Efendi, bu cevap üzerine: "Aferin Musa Efendi! Demek her şeyi merkezinde bırakırdın. Öyleyse adın bundan sonra "Merkez Muslihiddin” olsun" dedi. Böylece Musa Efendi, Merkez Efendi adıyla meşhur oldu. Sümbül Efendi Hazretleri, Merkez Muslihiddin Efendi'ye kısa sürede hilafet vererek Aksaray'da Kovacı Dede Dergâhı’nda tayin edilmesini sağladı. Yeni mürşidin dergâhı kısa sürede talipleriyle dolup taştı. Bu sırada mürşidi Sümbül Efendi Hazretleri'nin kızı Rahime Hatun ile evlenmek istedi ve buna münasip kimselerle mürşidine bildirdi. Sümbül Efendi Hazretleri: "Bir deve yükü altın getirebilirseniz kızımı veririz" dedi. Merkez Efendi bir devenin üzerine iki çuval toprak doldurdu. Devenin yularını çekerek Sümbül Efendi'nin kapısına getirdi. Çuvalları kapıda boşalttığında, içinden toprak yerine çil çil altınlar döküldü. Sümbül Efendi ve çocukları, altınlara dönüp bakmadılar bile. Fakat mürşidi Merkez Efendi'ye: "Ey Musa Efendi! Maksadımız altın değildi. Evdekilerin de senin derecenin yüksekliğini anlamalarıydı. İmtihanı kazandın" dedi. Sümbül Efendi Hazretleri, çok sevdiği kızı Rahime Hatun'u, yine çok sevdiği talebesi Merkez Efendi'ye nikâh etti ve evlendirdi. Merkez Efendi, buluğ çağından itibaren hayatının sonuna kadar hiçbir farz namazını cemaatsiz kılmamıştır. Zamanla cemaati ve talipleri o kadar çoğalmıştır ki, toplanan cemaatlerini hiçbir cami ve mescit almamaya başlamıştır. Merkez Efendi, Manisa'da iken, mürşidi Sümbül Sinan Hazretleri 936 (m.1529) yılında hastalandı. Vefatından on gün sonra Merkez Efendi İstanbul'a geldi. Sümbül Sinan Hazretleri'nin çok sevdiği talebelerinden Yakup Germiyanîoğlu, Sümbül Efendi Hazretleri'nin yerine geçmiş, sohbetlerine başlamıştır. Merkez Efendi, mürşidinin Kocamustafapaşa'daki dergâhına gitti. Dergâhta bulunan yeni talebeler Merkez Efendi'yi tanımıyorlardı. Yakup Germiyanoğlu, Merkez Efendi'yi kendi odasına davet etti. O gece Yakup Efendi, Sümbül Efendi'nin yerine kimin geçmesi lazım geldiğini anlamak için istihare namazı kılıp dua etti. Rüyasında Peygamber Efendimiz'in Merkez Efendi'yi postnişin olarak tercih ettiğini gören Germiyanoğlu, müridlerini toplayıp olan biteni kendilerine bildirdi. Merkez Efendi, yıllarca o dergâhta taliplerine ders vererek, Allahü Teala'nın emir ve yasaklarım bildirdi. Zaman zaman İstanbul'un çeşitli camilerinde halka vaaz ve irşadlarda bulundu. Onun vaazında camiler dolup taşar, oturacak yer kalmazdı. 959 (m.1551) yılı Rabiul Ahir ayının on yedinci gününe rastlayan bir perşembe günü, taliplerine son vasiyetini yaptıktan sonra, Kelime-i Şehadet getirerek vefat etti. Cenazesini Şeyhülislam Ebussuud Efendi yıkadı. Cuma günü, Fatih Camii'nde misli görülmemiş bir kalabalık toplandı. Yine Ebussuud Efendi cenaze namazını kıldırdı. Merkez Muslihiddin Efendi'den sonra yerine oğlu ve halifesi Ahmed Efendi geçti. Babasından kalan taliplere ders vermeye devam etti.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.