AYNÎ DEDE HAZRETLERİ

İstanbul

(d.? / ö.1564)

İstanbul'da yaşayan büyük velilerdendir. Doğum tarihi ve yeri belli de­ğildir. Gerçek adı bilinmemektedir. Aynî Dede denmesinin sebebi şöyle anlatı­lır: İbrahim Paşa adında bir zat bir rüya gördü. O rüyayı, Aynî Dede'ye yorumlattı. Aynî Dede yorumunu yaparken İbrahim Paşa: "Aynî'dir dedem, aynîdir" diyerek yorumu beğendi. Ondan sonra yorum­cu dedemiz, Aynî Dede lakabı ile meşhur oldu. Küçük yaşta terzilik mesleğini öğrendi. Bir kış günü ustasının evine su almaya gitmişti. Bu sırada bir grup çocuk, garip bir dervişi kartopuna tutmuş­lardı. Aynî Dede onları: "Bir garip dervişi niçin incitirsiniz?" diyerek kovaladı. Gönlü kırık derviş: "Berhudar ol kardeş. Senin gönlünde merhamet eserleri var" dedi. Anne­sine koşan Aynî Dede iki kış armudu getirip bu garip dervişe verdi. O zat: "Ben seni oğul edindim. Lazım olduğum zaman beni Bursa'da bulursun" dedi. Aynî Dede'nin yolu bir gün İstanbul'a, oradan da Bursa'ya düştü. Bursa'da dolaşırken, merkebe binmiş bir dervişin çocuklar tarafından alaya alınmış olduğunu gördü. Dikkatlice bakınca bu dervişin, daha önce görüştüğü ve ço­cukların elinden kurtardığı derviş olduğunu anladı. Dervişi takip etti ve şehir dışında yanına yaklaştı. O zat, Aynî Dede'yi görünce: "Ey oğul! Hoş geldin. Burada durma. İstanbul'a git. Sümbül Efendi'nin hizmetine gir. Kapısında kendini aşk ateşiyle dağla. Ona varıp, Bursa'daki der­viş beni size gönderdi, de" dedi. Aynî Dede bu söz üzerine yola çıktı. İstanbul'daki dergâhı buldu. Duru­mu Sümbül Efendi Hazretleri'ne anlatınca, talebeliğe kabul edildi. Aynî Dede, kısa zamanda tasavvufta yüksek derecelere erişti. Bu sırada Deysûka adlı kasabada bulunan Nasuh Paşa bir rüya gördü. Gönlünde bir yumuşama oldu. Geceleri ağlayıp sızlıyor, günahlarının bağış­lanmasını diliyordu. Bir gece hatiften bir ses: "Allahü Teala senin günahlarını affetti. Gelecek yıl şu görünümde, şu alametli hak dostlarından biri gelip sana hak yolu gösterecek" müjdesini verdi. Aynî Dede bir gece rüyasında Peygamber Efendimiz'i gördü. Peygamber Efendimiz ona: "Deysûka'ya git. Şu görünümde, şu halde olan Nasuh Paşa adında bir fa­kire doğru yolu göster" buyurdu. Sabah olunca Aynî Dede, "Bu ne haldir?" di­ye hayretle düşündü. Ertesi gece rüyasında yine: "Niçin hemen gitmedin?" diye ikaz edildi. Sabah olunca yol hazırlığı ya­pıp, mürşidinden izin alarak yola çıktı. Deysûka'ya vardığında önce o zatı, âlimler ve salihler arasında aradı, fakat bulamadı. Sorduğu kimseler: "Senin aradığın özelliklerde kimse yok. Sorduğunun özelliklerini taşıyan bir kimse var ama onunda ibadetle falan bir ilgisi yoktur. Ondan bahsetmeye bile değmez" demelerine rağmen Aynî Dede o zatın çağırılmasını istedi. O zat gelip, Aynî Dede'yi görünce: "Ey efendim, teşrif ettiniz mi? Sana emredilen sözü yerine getirdin de­mek" dedi. Aynî Dede'nin ellerine sarıldı. Aynî Dede: "Beni nereden tanıdın?" diye sorunca, o zat olanları bir bir anlattı. Aynî Dede derhal ona yapacağı irşad hizmetini yerine getirdi. İbadet ve taatla ilgili öğreneceklerini ona öğretti. Ondan sonra da Aynî Dede'nin sohbetlerine devam etti. Bir gün o zat Aynî Dede'nin sohbetine vaktinde gelemedi. Aynî Dede de sevenlerini yanına alıp o zatın evine gitti. Niçin gelemediğini sordu. O zat: "Efendim, bugün sohbeti ihmal ettiğim sanılmasın. Vücudumda hiç güç ve takat kalmadı. Gözüm ve gönlüm başka âlemi seyretmekte. Bütün âlem gül bahçesi gibi olup, ahiret kokusunu duydum. Bir Yasin-i Şerif okusanız da, ru­hum tertemiz olsa, gönlüm açılsa?" dedi. Aynî Dede, Yasin-i Şerif okumaya başladı. Daha okuma bitmeden o zat ruhunu teslim etti. Bir gün Aynî Dede, sevenleri ile kırlarda dolaşırken, sağanak halinde yağmur yağmaya başladı. Bu sırada: "Dostlarımızın bizim yüzümüzden sıkıntı çekmesi layık değildir" dedi ve bir daire çizdi. Hepsini dairenin içine aldı. Böylece hiç biri ıslanmadı. Ömrünü pek çok talebe yetiştirmekle geçiren Aynî Dede, 971 (m.1564) yılında vefat etti. Kabri, Kasımpaşa'dadır.

Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.