Abdullah Fahri Baba Hazretleri
(d.1864 / ö.?)
Malatya erenlerindendir. 1282 (m.1864–65) yılında Harput'un Tutlu yöresinde Bozolar köyü Maho ve Mehan mezrasında dünyaya geldi. On iki yaşında Malatya'ya gidip ilim tahsiline başladı. Halasının kocası Ahmed Efendi'den Ulu Cami'de ilim öğrendi. Ahmed Efendi'nin vefatı üzerine onun yerinde ders vermeye başladı. Ayrıca tasavvufta yetişmek üzere Kadiri şeyhlerinden Hasan Baba adında bir zattan inabe aldı. Bu zatta sülukünu tamamlayıp kendisinden hilafet aldı. Hasan Baba Hazretleri'nin vefatı üzerine talebeleri, Abdullah Fahri Baba'nın etrafında toplandılar. Bir ara kendisini manevî yolda daha da ilerletmek için Harput'un Köveng köyünde bulunan Nakşî ve Kadiri şeyhi, Şeyh Hacı Ömer Baba'nın yanına gitti. O zata teslim olup, bir müddet yanında kaldı. Daha sonra bu zattan da icazetini alarak tekrar Malatya'ya döndü ve irşad hizmetlerine tekrar başladı. Dergâhın bulunduğu Boran köyüne kötürüm ve felçli bir kimse getirdiler. Durum Abdullah Baba Hazretleri'ne bildirildi. Şifa bulması için kendisinden ricada bulundular. Abdullah Baba, arabada bulunan kötürüm kimsenin yanına varıp: "Allahü Teala'nın izni ile aşağıya in" diyerek, hastanın arabadan inmesini söyledi. Hasta "İnemem" deyince elinden tutup kendisi indirdi. Kötürüm kişi birden sağlığına kavuşup yürümeye başladı. Bir yaz günü sevenleri ile birlikte Hasırcı köyündeki talebelerinin yanına gitmişti. Ziyaretten sonra Boran köyündeki tekkesine dönüp, köye yaklaştığı sırada atını, üç saat kadar uzakta bulunan Hatun Suyu tarafına çevirip, yüksek sesle orada bulunan bir talebesine seslendi: "Cumali Efendi! Seni çok özledim. Hemen dergâha gel!" Sonra yoluna devam edip dergâhına döndü. Çağırdığı talebesi kısa bir müddet sonra kerametiyle sesini işitip telaşla dergâha geldi ve: "Buyurun efendim, beni istemişsiniz geldim!" dedi. Vefat etmeden kısa bir süre önce bir gün zaviyesinde talebelerinin kalabalık bulunduğu bir sırada uyku hali gibi bir hal gelip kendinden geçti. Bu hal bir müddet devam etti. Sonra ayrıldığında, kendisine ve devrin padişahı Sultan II. Abdülhamid Han'a birer bardak şerbet ikram edildiğini söyledi. Bunu sakalından damlayan sulardan anlamalarını söyledi. Ordu köyü halkından bir zat şöyle anlatmıştır: "Karakaya Barajı'nın suyunun yükselmesi üzerine Abdullah Fahri Baba'nın türbesi bu suyun altında kalacağından, kabrini naklettik. Boranlı Hacı Mustafa Baba'nın neslinden birkaç kişi de nakil hizmetinde bulundu. Sonra Malatya'ya döndük. Hüseyinbey Köprüsü semtinde arabadan indik. O sırada tanıdık bir ihtiyarla karşılaştım. Hal hatır sorduktan sonra bana: "Senden evliya kokusu geliyor. Ellerini uzat" dedi. Ellerimi uzattım. Tutup yüzüne gözüne sürdü. Sonra da öptü. O koku işte bu ellerden geliyor, beni mest etti" dedi. O gün öğle vakti Abdullah Fahri Baha'nın naaşını naklederken ellerim ona dokunmuştu. Aynı günün akşamı eve döndüğümde ablam: "Senden hoş bir koku geliyor" dedi. O gün ben de o güzel koku ile mest olmuştum."
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.