Ebü'l-Berekât Emevî Hakkâri Hazretleri

Hakkari

(d.? / ö.?)

Irak ve Doğu Anadolu'da yaşayan büyük velilerdendir. Adı Sahr olup, babasının adı da yine Sahr'dır. Künyesi, Ebü'l-Berekât'tır. Hocası, Adiy b.Müsafir'in kardeşinin oğludur. Emevi ve Hakkâri nisbet edilmiştir. Aslen Lübnan-Ba'lebek yakınlarında Beyt-i Far beldesinde doğdu. On üçüncü asrın sonlarında Hakkâri’de vefat etti. Amcasının inşa ettirdiği ve kendi­sinin ders verdiği zaviyede defnedildi. Her ferdi, Allah aşkıyla yanıp tutuşan bir ailenin evladı olan Ebü'l-Berekât Emevi Hazretleri, küçük yaştan itibaren yüksek seviyeli âlimlerin meclislerine devam ederek ilim tahsilinde bulundu.  Abdülkadir-i Geylanî Hazretleri'nin halifelerinden olan amcası Adiy b. Müsafir, o sırada Hakkâri civa­rında irşad faaliyetlerinde bulunuyordu. Ebü'l-Berekât'ı Hakkâri gibi bir mah­rumiyet bölgesine çeken onun yüce şahsiyeti idi. Kısa zamanda amcasının elinde yüce makamlara ulaştı. O da amcası gibi Hakkâri’nin yüksek yaylalarında İslam’ı yaymak ve taliplerini irşad etmekle meşgul oldu. Amcasının vefatı üze­rine onun görevini de üstlendi. Dostlarından Ebü'l-Feth Nasr b.Rıdvan anlatıyor: "Bir ilkbahar günü Ebü'l-Berekât Hakkâri, talebeleri ve birçok Allah dostları ile birlikte zaviyeden çıkıp dağa doğru tırmandılar. İçlerinden biri: "Bugün canımız ne kadar nar istiyor. Acı tatlı fark etmez" dedi. Daha sö­zünü bitirmeye fırsat kalmadan etraftaki meşe ağaçlan narla doldu. Ebü'l-Berekât Hazretleri, narları toplayıp yemelerini söyledi. Toplayıp yediler. Sonra zaviyeye döndüler. Bir saat sonra hocalarından ayrılan bir grup talebe biraz ön­ce nar yedikleri yere gittiler. Ağaçlarda narın eseri bile yoktu." Talebelerinden Nasrullah b.Ali Humeydî, bir gün yüksekçe bir dağın te­pesine yakın bir yerinde yürüyordu. Ebü'l-Berekât Hazretleri de dağın eteğinde oturuyordu. Birden bir rüzgâr çıktı. Nasrullah b.Ali'yi rüzgâr önüne katıp den­gesini kaybettirdi. Yuvarlanmaya başladı. Ebü'l-Berekât Hazretleri, rüzgârın dinmesi için dua etti. O anda rüzgâr dindi ve Nasrullah da bulunduğu halde kı­pırdamadan durdu. Ebü'l-Berekat Hazretleri, rüzgâra emredip, Nasrullah'ı al­dığı yere bırakmasını söyledi. Allahü Teala'nın izniyle rüzgâr onun bu emrini hemen yerine getirdi. Ebü'l-Berekât Emevî Hazretleri'nin sözlerinden: "Muhabbet sarhoşluğu ile mest olan bir kimse, ancak mahbubunu, sevdi­ğini görmekle ayılabilir." "Muhabbetin esası üç şeydedir. Bunlar, vefa, edep, mürüvvettir.

Vefa: Kalbin, ezeliyetin nuru ile ünsiyet ve yakınlık peyda edip, Allah'tan başkasına muhabbeti bırakarak, O'na yakininde ısrarlı olmasıdır."

Edep: Kulun Allahü Teala'ya karşı vazifelerini, vakitlerini nasıl ayarla­yacağını, kendini O'ndan uzaklaştıran şeylerden nasıl korunacağını bilmesidir."

Mürüvvet: Allahü Teala'dan başka hiçbir şeyi hatırlamayan kalple zikre devam etmek, sözlerinde ve işlerinde Allahü Teala'ya uymak, içte ve dışta Allah'tan başka her şeyden uzak durmak, kendisine bir sermaye olan vaktini iyi değerlendirmekten ibarettir."

Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.