ANKARAVÎ İSMAİL RÜSÛHÎ EFENDİ HAZRETLERİ
(d.? / ö.1630)
Anadolu'da yetişen büyük velilerdendir. Babasının adı, Ahmed'dir. Adı İsmail, lakabı Rüsûhi’dir. Ankaravî diye meşhur olmuştur. Ankara'da doğmuş olup, doğum tarihi belli değildir. Zahir ilimlerini Ankara'da tahsil etti. Tasavvuf ilimlerini tahsil için Bayramiyye tarikatına girip feyiz aldı. Kısa sürede mertebeler aşarak başkalarına öğüt verecek duruma geldi. Daha sonra Halvetiliğe yöneldi, o yoldan icazet alacağı sırada gözlerinden rahatsız oldu. Gözlerine bir çare bulmak üzere Konya'ya doğru yola çıktı. Kimseye yük olmamak için yollarda ticaretle de meşgul oldu. Konya'ya vardığında, Mevlana Hazretleri'nin torunlarından ve o zamanki Mevlevî şeyhi Çelebi Bostan Efendi'yi ziyaret etti. İlk karşılaştıklarında, rahatsızlığı ile ilgili olarak, Mesnevî'den şiirler okuduktan sonra: "Gözünün iyi olması, Mevlana Celaleddin-i Rumî’nin Mesnevisini şerh etmenizin hediyesi olacaktır. O halde sizin Mesnevî'yi şerh etmeniz lazımdır. Bu suretle gamınız gidecek, gözünüzde iyileşme olacaktır" diye müjdeledi. İsmail Ankaravî, bu müjdeye sevinerek Çelebi Bostan Hazretleri'ne intisap etti ve talebeleri arasında yer aldı. Bu arada gözlerinin ağrısı hafifledi. Kısa zamanda Çelebi Bostan Hazretlerinin sevgi ve teveccühlerine kavuştu. Bir süre sonra Pir Mevlana Celaleddin-i Rumî Hazretleri'nin manevî bir işareti üzerine, Çelebi Bostan Hazretleri tarafından Galata Mevlevî dergâhına şeyh tayin edildi. Burada hem insanlara nasihatte bulundu, hem de Mesnevî Şerif’in şerhi çalışmalarına başladı. Şerh çalışmalarına başlar başlamaz gözünde biraz daha iyileşme ve rahatlama oldu. Şerh tamamlandığında gözünde hiç eksiklik kalmayıp tam olarak sağlığına kavuştu. Pırıl pırıl ilk sağlıklı hali gibi görmeye başladı. İsmail Ankaravî Hazretleri, Mesnevî'nin anlaşılması zor beyitlerini anlaşılır şekilde açıkladı. Bu şerhin önsözünde: "Bu şerhi, baş gözümün ve kalp gözümün açılmasında deva yapan, ummadığım yerden yardım ve ihsanı ile rızıklandıran, bilinen zahir sebeplerine beni muhtaç etmeyen ve beni hal sahibi kılan Allahü Teala'ya hamd olsun" demiştir. Zamanın sultanı IV. Murad Han'a, tarikat erbabı kötülenmiş, onların bazı davranışlarının yasaklanması istenmişti. Sultan da böyle söyleyenlerin sözlerine göre hareket etmeyip, zamanın tasavvuf ehli âlim ve faziletli kimselere de tarikatlarla ilgili hususları sorup cevap istemişti. Bunlar arasında İsmail Ankaravi Hazretleri de vardı. O da üç gün içinde yirmi sayfalık bir risale yazıp arz etti. Cevaplar Şeyhülislam Yahya Efendi ve diğer zamanın önde gelen âlimleri tarafından incelenip uygun görüldü. Böylece tasavvuf ehli de bir sıkıntıdan kurtulmuş oldu. Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri, onun verdiği cevapları beğenip: "Allahü Teala, muhaliflerine karşı Rüsûhî'nin ayağını sağlam ve sabit eylesin. Onların inat damarlarım kesmekte söz kılıcını keskin eylesin. Muhalifleri susturmakta mızrağını tesirli kılsın. Zamanımızda tasavvuf ehline karşı olanlarla onun cihadı olmasaydı, onların ehli hak taliplerine uzanır, zarar verirdi. Doğru yolda olanlarla olmayanları birbirinden ayırmak zor olurdu. Allahü Teala Hazretleri onun delillerinin oklarını en doğru hedefe isabet ettirdi" diyerek övmüştür. İsmail Ankaravî Hazretleri'nin dergâhının civarında bir bakkal dükkânı vardı. İsmail Ankaravî Hazretleri de ona istihare yapmasını söyledi: O şahıs istihare şartlarına elinden geldiği kadar riayet edip yattı. Ancak o gece peş peşe birkaç defa imtihan oldu. Sabah olunca istiharesi soruldu. Hayâ ve utancından durumunu açıklamaya cesaret gösteremedi. Şaşkınlık ve suskunluğunu gören Ankaravî Hazretleri: "O sadık âşık, büyüklerin ruhaniyetinin yardımı ile başkalarının riyazet ve çalışma ile yirmi yılda geçtiği, aştığı engeli o bir gecede geçti ve şehvet kirinden temiz oldu" diye müjdeledi. Böylece onu talebeliğe kabul etti. Ona nazar ve teveccüh ederek yüksek derecelere kavuşturdu. O kimseye "Derviş-i Afif' diye hitap etti. O da bu ad ile meşhur oldu. İsmail Ankaravî Hazretleri, ömrü boyunca iyiliği emredip kötülükten sakındırmaktan geri durmadı. Bu husustaki öğütleri şöyle oldu: Hazreti Ali şöyle buyurdu: "Doğru bildiğini söylemek, susmaktan daha hayırlıdır. Günahkâr insanlara günah ve haramların kötülüğünü anlatmamak, iyilik değildir." Kötü bir iş yapanı o işten sakındırmak, ibadetlerin en faziletlisidir. Bir kimse bilmeyen birine yol gösterse, yol gösteren kişi de, hidayete kavuşan kimsenin sevabı ve fazileti kadar sevap kazanır. Vefatı yaklaştığında. Ankaravî Hazretleri şöyle dedi: "Yazdığımız eserlerle yaptığımız hizmetler, bu yolda kalpleri zayıf olanların inançlarını güçlendirmiş ve muhaliflere karşı bir müdafaa olmuştur. İşimiz tamamlandı." Bu sözleri ile vefatının yaklaştığını işaret ediyordu. 1040 (m.1630) yılında İstanbul'da vefat etti. Vasiyeti üzerine Galata Mevlevihanesi bahçesine defnedildi. Ankaravî Hazretleri'nin yazdığı kıymetli eserlerden bazıları şunlardır:
Şerh-i Mesnevi.
Minhâcü'l-Fükarâ,
Zübdetü'l-Fusûs,
İzâhü'l-Hikem,
Miftâhü'l-Belâğa ve Misbâhü'l-Fesâha,
Fütuhatı Ayniyye fi Tefsîr-i Sûreti'l-Fâtihâ.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.