ALÂEDDİN ABİZİ HAZRETLERİ
(d.? / ö.1487)
Bu zat, Sadreddin Kaşgarî Hazretleri'nin müridlerindendir. Kuhistan'daki Abiz köyünde dünyaya gelmiştir. Sadeddin Kaşgarî Hazretleri vefat edince Mevlana Cami Hazretleri'ne intisap etmiştir. Mevlana Cami onun tıynetini saf bir toprağa benzeterek üstün kabiliyetini vurgulamıştır. Alâeddin Abizî Hazretleri, manevî yüksekliğini perdelemek için küçük çocukların terbiyesi ile meşgul olurdu. Ubeydullah Taşkendî Hecrî Hazretleri'ne gelince kendisine ne ile meşgul olduğunu sormuş: "Küçük çocuklara muallimlik yapıyorum" diyerek kendini küçültünce: "Bizi hor görme. Mektep hocalığı büyük bir iştir" demiştir. Cezbe ve vecd haline gelince sık sık nara atarmış. Bu yüzden hocasının, kendini kontrol edebilecek hale gelinceye kadar insanlardan uzak kalmasını, naralarıyla insanları rahatsız etmemesini söylediği nakledilir. Alâeddin Abizî Hazretleri vefatı yaklaşınca çevresindekilere öleceğini bildirerek, yatağa düşmüş ve beş ay hasta yattıktan sonra "Allah var" demiş, arkasından var kuvvetiyle ''Allah" diye bağırmış, daha sonra "Hayali Rabbe değil, var olan Allah'a tapın" diyerek ruhunu teslim etmiştir. 892 (m.1487) yılında vefat eden Alâeddin Abizi Hazretleri'nin kabri, Sadeddin Kaşgarî Hazretleri'nin kabri yanındadır. Hikmetli sözlerinden:
"Sünneti kendine farz edinmeyen her isteklide din eksiktir. Bazı sünnetler Allah'ın Rasulü (s.a.v.)'ne farz kılmıştı. Bütün zahir ve bâtın safası Allah Resulü’ne uymaya bağlıdır."
"Bu yola nispet ve bağlılık ne çalışmakla olur, ne çalışmamakla. Eğer kişi kabiliyetli değilse, çalışmakla olmaz. Kabiliyetli ise çalışmadan olmaz. Yani kabiliyetle gayreti bir araya getirmek icap eder."
"Bir kişiye bir musibet eriştiği vakit nefsi besili ise, müteessir olur. Kendinin değil de Allah'ın kulu ise ızdırap duymaz."
"Nara atmak gaflet alametidir. Salik mânâya erip huzura kavuşursa nara atmaz. Nara atan, ateşe atılan yaş ağaç gibidir. Ses çıkarır. Kuru ağaç sessiz sedasız yanar."
"Hoca Bahaüddin Nakşibend Hazretleri:
"Kazananları Allah sever" prensibi hakkında şöyle demiştir: "Burada kazanmaktan murad Allah'ın rızasını kazanmaktır. Yoksa mal mülk para kazanmak değil. Allah ne dilerse razı olmaktadır. Ağzına helva verenle, ensene tokat vuran arasında fark gözettikçe sende tevhid tamam değildir."
“Hallac-ı Mansur "Hakk benim" dedi. Kendi hakikatim kastetti. Ben Rabbinim” diyen Firavun kendi suretini ortaya koydu. Eğer Firavun kendi hakikatini anlasaydı onun da "Ben" demesi makbul olurdu."