Şeyh Hamidüddin-i Aksarâyî -Somuncu Baba

Malatya

(d.? / ö.?)

"Akrasay", yakın bir geçmişte il merkezi olan şehrin adıdır. Şeyh Hamidüddin Hazretleri'nin babası Şemsüddin Musa, Kayserili'dir. Şeyh Hazretleri, tarikat nisbetini önce babasından almış, onun terbiyesi ile bazı hal ve makamlara erişmiştir. Sonra Erdebil'de, Şahlar Şahı Alâüddin-i Erdebîli Hazretleri ile buluşmuş, hakikî kemalden ne buldu ise ondan almıştır. Kendisi için Üveysi diyenler de vardır. Üveysi, hiç bir kimsenin cismanî veya ruhanî sohbetine girmeyip, Rasulüllah Efendimiz gibi ümmî, bildiklerini doğrudan doğruya Yüce Allah'tan alan kimseye denir. Bu durum çok az görü­len bu durumdur. Çünkü böyle bir şerefe nail olmak ezelî ve zatî istidata bağlı­dır. Bu şekilde yetişmiş olan salik, bazı mürşitlere hizmet etmiş olsa bile, onla­rın gerçek muallim ve gerçek mürşitleri Allah'tır. Musa Aleyhisselam zamanında, "Berh-i Siyah" adında bir fakir vardı. Mahviyyet sahibi idi. Yani halini belli etmemeye çalışan çok mütevazı bir kim­se idi. Yüce Allah'a olan naz ve niyazı hemen karşılık görürdü. Hiçbir duası geri çevrilmezdi. Onun meşrebinden olanlara, "Berhiyâ'dan bir kimse" derler­di. Onların makamları mahviyyettir. Başkalarında kabul görmeyen işler, onlardan meydana gelirse makbul sayılır, hoş karşılanır. Üveysi olmak, silsileye girmek için engel teşkil etmez. Nitekim yetim olanın da silsilesi vardır. Yetimdir ama gökten zembille inmiş, yerden bitmiş değildir. Zahirî bir evlenmeden meydana gelmiştir. Manevî yetim de böyledir. Bu konuyu iyice kavramak gerek. Şeyh Hamidüddin-i Aksarayî Hazretleri, zamanının Kutbü'l-Vücud'u idi. Kâinat ona secde kıldı. Çünkü onun sinesi (kalbi-gönlü) Hakk'ın aynası ol­muştu. "Muhammediyyet Makamı" kendisinden meydana gelip, Yüce Allah'ın esma ve sıfatı onunla parlamıştır. Kendi hakikatini saklamak için Bursa'ya ge­lip, Uludağ yamaçlarında, şehir dışında bir kulübeye yerleşti. Orada ekmek ya­pıp satarak, kendini gizlemeye çalıştı. "Somunlar, mü'minler somunlar!" diyerek tahta üzerine koyduğu ekmekleri halka dağıtırdı. Bu yüzden kendisine "Ekmekçi Dede" yahut "Somuncu Baba" derlerdi. Halen Bursa'da "Somuncu Baba" olarak bilinir ve o zaman ekmek pişirdiği fırını olan bu makam halen mevcut olup, ziyaret edilir. Somuncu Baha'nın "Mü'minler!" diyerek seslenip, ekmek satmasından anlaşıldığına göre, öyle kimseler elleriyle zahirde bir şey satarken, aynı zaman­da alanlara feyiz dağıtmakta, bunu sezenler de o feyizden faydalanmak için bu gibi mübarek insanlardan bir şey almada yarış etmektedirler. Mübarek kimselerin elinde bulunan her şey şereflenir. O nimetler mü'minlere nasip olmak için arzu duyarlar. Gerçi yüce Allah'ın Rahman ve Razzak isimleri gereği kâfirlere de rızık verilir. Bu hususta Rasulüllah Efendi­miz'in hadisi şerifi de bulunmaktadır. Yıldırım Bayezid Han, Bursa'daki Ulu Cami'yi yaptırdığı zaman, cami­nin ibadete açılışını bir cuma gününe getirip, damadı Emir Buhari Hazretle­ri'ne: "Haydi, vaazı siz yapınız" der. Emir Buhari (Emir Sultan) Hazretleri: "Bu şehirde benden üstün bir kimse vardır. Onun adına "Somuncu Baba (Dede) derler" deyince padişah Yıldırım Beyazıd Han, bu zata kendisi adına ri­ca edilmesi emrini verir. Somuncu Baba: "Ah Emir, bizi ifşa ettin!" diyerek üzüntüsünü ifade eder. Bununla bera­ber padişah ricası olduğu için camiye gelir, vaaza başlar. Fatiha suresini yedi ayrı anlamda (makamda) açıklar. Allame Molla Fenari Hazretleri yapılan tefsiri dinledikten sonra çevresindekilere: "Birinci anlam hep bildiklerimiz. İkinci anlam, kimini bilip, kimini bil­mediklerimiz, üst tarafları ise tamamen kavrayabileceğimizin üstündeki şeylerdir" deyip, hayret ve hayranlığını ifade eder. Daha sonra talebelerini ve yakın­larını alarak, tantanalı bir şekilde Somuncu Baba'nın fırınına gelir, hayret ve hayranlığını bildirir, kendisine intisap etmek istediğini söyler. Somuncu Baba: "Bu kıyafetinizle merkebime binip, şehri dolaşırsanız istediğiniz olur"' der. Şemseddin Fenari Hazretleri başını önüne eğip biraz düşündükten sonra: "Nefsim bu hali kabul etmedi" deyince, Somuncu Baba Hazretleri: "O halde tenezzül edip buraya geldiğiniz kadar ilmimizden faydalanınız" diye dua eder. Molla Fenari, o azıcık nefsin tesiriyle, Fatiha Suresi üzerine tasavvuf ağırlıkla bir tefsir yazar. Bu tefsiri ilim çevrelerince bilinmektedir. Anlatıldığına göre, eğer sözünü dinleyip, merkebe binseydi çok daha fazla seviye elde edecek ve Somuncu Baha'nın sırdaşları arasında yer alacaktı. Ne var ki, nefis insanı şaşırtır, benlik davasına düşürür, neva ve heves tara­fına uçurur. İslam Dini'nde ise, dinin hakikati tam teslimiyet ve itirazı terk etmek esastır. Hamidüddin Aksarayi (Somuncu Baba) Hazretleri, o gece merkebine bi­nip, memleketi olan Aksaray'a gelmiş, kendisini orada da gizlemeye çalışmışsa da, nasipli olanlar tarafından etrafında toplanıp feyiz alınmıştır. Daha sonra ay­nı yerde vefat edip, ahirete Cemal âlemine yürümüştür. Bursa'da kendi adına yapılmış bir mescit bulunmaktadır. Buraya kadarki tespitler, İsmail Hakkı Bursavî Hazretleri'nin olup, Somuncu Baba Hazretleri'nin Aksaray'da değil, Malatya'nın Darende ilçesinde yattığı ve Âşık Türbesi'nin halen ziyaret edildiği bilinmektedir. Son devrin ricalinden olan ve torunlarından olduğu ifade edilen Hulusi Efendi Hazretleri'nin bu hususta derin tespit ve çalışmaları bulunmaktadır.

Her iki Allah dostunun da ruhları şad ve dereceleri kat kat olsun.