Abdülmecid Şirvani Hazretleri
(d.? / ö.1564)
Anadolu'nun manevî zenginliği olan büyük velilerdendir. Şirvan'da dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi belli değildir. Künyesi Ebü'l-Mehâmid, lakabı Nurullah'tır. Babası Şeyh Veliyüddin Efendi, Şirvan bölgesinin en büyük velisi idi. İlim, fazilet, şüpheli şeylerden sakınma ve takvada yüksek bir dereceye sahipti. Sürekli insanlara vaaz ve nasihatte bulunur, ders verirdi. "İnsanların hayırlısı, onlara faydalı olandır" hadis-i şerifinin canlı bir numunesi idi. Oğlu Abdülmecid de küçük yaştan itibaren böyle bir ilim ve sohbet halkasında yetişti. Kısa zamanda emsallerini geçerek, zâhîr ve bâtın ilimlerinde hayli ilerledi. Genç yaşta Şirvan'a bağlı Şemahı kasabasına gitti ve burada ders vermeye başladı. Kendisi bu yıllarını şöyle anlatmaktadır: "Şemahı'nda talebelere bir şeyler anlatmada çok gayret sarf ediyordum. Zahir ilimlere olan rağbetim ve onları öğrenme ve öğretme hususundaki şevkim öylesine artmıştı ki gecelerimin çoğunu kitapları mütalaa ve okumakta geçiriyordum. Bir mübarek gecede, mütalaa ettiğim kitap harekete gelip şöyle konuştu: "Ey Abdülmecid! Ben senin Rabbin miyim ki gece gündüz bana bakıyorsun. Var git, bu bağlılığını Rabbine yap. Bu bağlılığı Rabbine yapman daha uygundur." "Kitaptan gelen sesi duyunca, onu bir kenara bıraktım ve dağlara gittim. Oralarda bir mağara buldum. O mağarada tam dört yıl geceli gündüzlü Allahü Teala'yı zikirle meşgul oldum. Bu sırada bana kerametler ihsan edildi. Abdest almak için dışarı çıktığım zaman, yırtıcı ve vahşi hayvanlar bana saldırmaz ve benden kaçmazlardı. Hatta bana yaklaşırlar, abdest aldıktan sora yerde biriken suları içerlerdi. Bazı yerlerde uçardım. Bir anda bir vadiden diğer vadiye geçerdim. Bu halleri, asıl maksat sanıp böyle kemale erileceğini düşünüyordum. Bu sebepten tasavvuf yoluna girmek isteyene bir mürşid, bir yol gösterici gerekmediği şeklinde yanlış bir düşünce içerisindeydim. Ben bu hal içerisindeyken, Şirvan mıntıkasının mürşidi kâmili, büyük veli Şeyh Kubad Hazretleri, talebeleriyle bulunduğum mağaraya yakın nehrin kenarına gelip yerleşmişler, ibadet ve zikirle meşgul oluyorlardı. Onların zikrettiklerini görüp, kalbimden beraber zikretmek düşüncesi hâsıl olunca, şeytan kalbime vesvese vererek: "Tabi oldukları şeyh ümmîdir. Okuma, yazması yoktur. Ona uyanların çoğu da cahil kimselerdir. Bunlar arasına karışmaktansa, kendi başıma oturup riyazet, nefse karşı gelme ve nefis muhasebesi yapmak vahşi ve yırtıcı hayvanlarla yakınlık kurmak daha iyidir" dedim. Fakat bu sırada Yüce Allah'ın tevfik ve inayeti yardıma yetişti ve kendi nefsime: "Zâhidleri ile İslam'ın emir ve yasaklarını yerine getirmeye çalışan, gece gündüz Allahü Teala'yı zikreden şu insanlara suizanda (kötü düşüncede) bulunmak yakışmaz. Hele onların hallerini bir gör. Mü'min olan insanın hal ve hareketlerini görmeden karar vermez" diyerek, onlara yakın bir yere gizlendim. Hal ve hareketlerini, ne yaptıklarını iyice gördüğüm zaman, kalbimden önceki şüphelerin hepsi gitti. Sonra yanlarına varıp bir kenara oturdum. Mutad zikirleri bittikten sonra, Kelime-i Tevhid söylemeye başladılar. Ben de elimde olmadan onlarla birlikte Kelime-i Tevhid söylemeye başladım. Ansızın bende vecd (kendinden geçme) hali meydana geldi, düşüp bayıldım, O zaman talebeleri beni Şeyh Kubad Hazretleri'nin huzuruna götürmüşler. Biraz sonra kendime gelip, gözümü açınca, başımı Şeyh Kubad Hazretleri'nin dizinde buldum. Derhal Mevlana Şeyh Kubad Hazretleri'nin elini öptüm. Beni de talebeliğe kabul buyurmasını rica ettim. Talebeliğe kabul edince emrettiği şekilde hareket etmeye-başladım. Ondan sonra bende daha önce var olan keşif ve kerametler kayboldu. İçimde öyle bir ilim hâsıl oldu ki, o mağarada yalnız başıma nefsimi terbiye etmekle çok hatalı bir yolda olduğumu anladım. Şeyh Kubad Hazretleri beni bir anda içerisinde bulunduğum o karanlık durumdan çıkarıp, himmetleri ile kalbimi temizledi. Eğer Efendim Mevlana Şeyh Kubad Hazretleri'nin sohbetleri ile şereflenmeseydim, Allahü Teala korusun çok aşağı derecelerde kalacaktım." Mevlana Şeyh Kubad Hazretleri'nin derslerinde kemale eren Abdülmecid Efendi, efendisinin vefatından sonra onun yerine geçti. İnsanlara sohbette bulunmaya başladı. Derslerinde Mevlana Hazretleri’nin Mesnevi'sinden çok bahsederdi. Onun şu sözünü sık sık tekrarlardı:
Allah’ım! Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum.
Kulluktaki vazifemi yapmadığımdan utanarak başımı eğdim
Her kul kapısından âzâd olduğunda sevinir, mesrur olur
Bense ne zaman sana tam kul olursam o zaman şad olur neşelenirim.
Öyle tatlı Kur'an okurdu ki, yerdeki vahşî hayvanlar ve gökteki uçan kuşlar, onun okuduğu Kur'an'ı dinlemek için etrafına toplanırlardı. Abdülmecid Şirvanî Hazretleri, Şirvan yöresinde ders verirken, Tokat'ta tasarruf ateşiyle yanan ve sonradan Kara Şems diye meşhur olan Şemseddin Ahmed Sivasî adındaki genç, Şeyh Mustafa Kırbasi Hazretleri'nin huzuruna vararak kendisine talebe olmak istediğini bildirir. Şeyh Mustafa Kırbasi Hazretleri, bu sırada yüz yaşını geçmiş bulunduğundan ona şöyle buyurur: "Evladım! Sen gençsin. Ben ise ihtiyar ve hastalıklıyım. Riyazet çekmeye, nefsin istemediklerini yapmaya takatim yoktur. Senin yetiştirilmenle meşgul olamam. Fakat sadık bir talebe isen Yüce Allah mürşidini ayağına gönderir. Bekle bu mürşid altı ay sonra Tokat'a gelecektir." Şemseddin Sivasî Hazretleri altı ay sonrasını şöyle anlatır: "Hocamın sözlerinden sonra Zile'ye giderek altı ay daha ilim öğrenmekle meşgul oldum. Altı ay sonra Tokat'a döndüğümde, Abdülmecid Şirvanî adında bir zatın şehre geldiğini öğrendim. Derhal yanına vardım. Beni gördüklerinde: "Ey Kara Şems! Benim Allahü Teala'nın emri ve Sevgili Peygamberimizin işaretiyle kendi memleketimi, ailemi ve sevenlerimi terk edip dağ tepe ve beldeleri aşıp gelmem sadece seni manevî ilimlerde ilerletmek ve terbiye etmek içindir" buyurdular. Böylece Abdülmecid Şirvanî Hazretleri, bundan sonra bilhassa Kara Şems Hazretleri olmak üzere, Anadolu'da talebeler yetiştirmeye ve doğru yolu göstermeye başladı. Tokat'a gelmesiyle adı ve yüce kişiliği kısa zamanda her tarafta duyuldu. Çevresi sevenleri ile doldu. Katı kalpleri mum gibi eritti. Sohbetine kavuşanların çoğu velilik mertebesine ulaştılar. Bu sebeple sohbetlerine koşanların çokluğundan dolayı Tokat sanki bir veliler dergâhı oldu. Gaflet ehlinden birisi, bir gün insanlık icabı Abdülmecid Şirvanî Hazretleri'ne itirazda bulunarak kalbini kırdı. Sonra da yakınlarını ziyaret maksadı ile Tokat dışına çıktı. Bu arada kendini yokladı. Kalbinde ilahî feyiz ve bereketlerden hiçbir şey kalmadığını anladı. O gece rüyasında som altın dolu bir hazineye rastladı. Hazinenin bulunduğu yere girdi. O sırada birisi: "Bu hazine senin iken, niçin parasız pulsuz geziyorsun?" dedi. O da: "Evet, öyle fakat böyle basılmamış altınlarla pazara çıksam, belki de bana onlarla bir şey vermezler. Hatta sen bunu nereden aldın diye beni yakalayabilirler. Bunları sikkehaneye götürüp sikke vurdurtmam gerekir" dedi. Uyanınca sikkehanenîn Abdülmecid Şirvanî Hazretlerinin dergâhı olduğunu anladı. Mevlâna Abdülmecid Sivasî Hazretlerimden özür dilemek için yola çıktı. Tokat'a varınca, doğruca Şeyh Hazretleri’nin bulunduğu mescide gitti. Abdülmecid Şirvanî Hazretleri o sırada talebelerine ders veriyordu. O şahıs bir köşeye gizlenip, dersi dinlemeye başladı. Bu sırada Mevlâna Muhammed Efendi o şahsın bulunduğu yöne doğru dönüp: "Bir hazine altına sahip olduğunu kabul edelim. Mademki, sikkesi yoktur, kendine güveniyorsan, sultanın çarşısına bir götür de gör başına ne belalar gelir bakalım" diyerek o şahsın rüyasının yorumunu yaptı. O şahıs hemen kalkıp, Abdülmecid Şirvanî Hazretleri'nin ellerini öptü ve kendisinden af diledi. Hazret de onu affetti. Makam sahihi birisi, bir yolculuğu sırasında Tokat yolu üzerinde konaklamıştı. Bu sırada Tokat eşrafından ileri gelenler hoş geldin demek için yanına gittiler. Kucaklaşıp dualarda bulundular. O kişi kendini beğenen kibir ve gurur sahibi bir kişi idi. Kendisine iltifatta bulunan ve sevgi gösterenlere hiç aldırış etmedi. Bir müddet sonra: "Bizi karşılaması gerekenlerin hepsi sizler misiniz?" diye sordu. Onlar da: "Evet efendim" diye cevap verdiler. Makam sahibi misafir ısrarla: "Doğru söyleyin, beni ziyaret etmesi gereken başka kimse kaldı mı?" dedi. Onlarda, şehir halkından herkes burada. Ancak, takva sahibi büyük bir zat var, O kendi halinde ibadetle meşgul olur. Dergâhından dışarı çıkmaz" denilince kibir ve gururla çok öfkelenip: "O nasıl bir adamdır? Hemen birkaç kişi gitsin, zorla da olsa onu bana getirsinler. Onun hakkından geleyim" diye emir verdi. Bunun üzerine orada bulunanlar şöyle dediler: "Efendim, sizden önce gelen vezirler ve diğer devlet ileri gelenleri, onun bulunduğu dergâha varıp, ellerini öptüler, ona çok hürmet gösterdiler. Onun için size de gereken, onu ziyaret edip ellerini öpmek ve hayır dualarını almaktır. "Onlardan bu sözü duyan kibirli kişi daha da öfkelendi: "Yarın dergâhına gidip, lazım gelen cezayı vereyim de görsün" dedi ve orada bulunanları kovdu. Abdülmecid Şirvanî Hazretleri'ni sevenler durumu hemen ona bildirdiler. Mevlana Abdülmecid Hazretleri onlara: "Sizler gam çekmeyin ve üzülmeyin. Bizim onun yanına varmamız, onun da bize gelmesi imkânsızdır." buyurdu. Makam sahibi zat sabah olunca Abdülmecid Şirvanî Hazretleri'ni cezalandırmak üzere harekete geçti. Yanına hizmetçilerini ve adamlarını alarak dergâha doğru yola çıktı. Henüz yolu yarılamıştı ki o zamana kadar sakin duran atı birdenbire huysuzlanarak şaha kalktı ve sahibini yere vurdu. O kişi bir "ah" bile diyemeden can verdi. Şirvanî Hazretleri'ni sevenler ve kendisine bağlı olanlar sevinçle olanları kendisine naklettiklerinde: "Benim bir veli kuluma düşmanlık eden benimle harp etmiş olur" hadisi kudsisini okudu. 1564 yılında Tokat'ta şiddetli bir taun salgını başladı. Her gün pek çok insan vefat ediyor, gün geçtikçe hastalık daha da yaygınlaşıyordu. Kırk elli gün süren taun salgınında hastalıktan binlerce insan vefat etmişti. Bunun üzerine şehir halkı: "Şeyh Hazretleri'nden dua isteyelim. İnşallah taun salgını onun hayır duaları ile durur" dediler. Şehrin ileri gelenlerinden oluşan kalabalık bir cemaat, durumu Abdülmecid Şirvanî Hazretleri'ne anlattılar. Bunun üzerine hazret şöyle dua buyurdu: "İlahî bu musibet bulutunu, kerem ve ihsan rüzgârınla def eyle!" O anda Allahü Teala'nın izni ile taun salgını duruverdi. O günden sonra Tokat şehrine otuz yıl taun hastalığı gelmedi. Taun yüzünden Tokat halkı orasını terk etmek üzere iken, Abdülmecid Şirvanî Hazretleri’nin duası bereketiyle memleketlerinden ayrılma sıkıntısından kurtuldular. Bundan sonra Tokat halkının şeyh hazretleri hakkındaki sevgi ve saygıları bir kat daha arttı. Abdülmecid Şirvanî Hazretleri de taun salgınından bir süre sonra, aynı yıl içersinde, 972 (m.1564) yılında vefat etti. Kabri, kendi adıyla anılan kabristanda bulunmaktadır. Vefatından kısa bir süre önce: "Bizi sevenler, kabrimizin üzerine türbe yapmak suretiyle, bu acizi diğer Müslümanlardan ayırmasınlar' diye vasiyet etmiştir. Ne var ki, kendisini çok sevenler kabrinin üzerine bir türbe yapılmasını istediler. Kubbe tamamlandığı gece temelinden yıkıldı. Birkaç kere kubbe yapıldıysa da aynı şekilde yıkılmıştır. Kendisinden sonraya kalan sevenleri ve talebeleri nice kerametlerini bildirmişlerdir.
Yüce Allah sırrını mukaddes kılsın.